28 Ocak 2007 Pazar

Uyuz Ayı



Annemin “uyuz ayı” lakabını taktığı bir oyuncak ayıcık.
Koları dikiş yerinden incelmiş, salkım salkım sallanıyor. Tüyleri öbek öbek birleşmiş, azbi az da sertleşmiş, hayli tozlu... Koyu kahve rengi bi ayıcık, burnu da sertmisert siyah kadifeden.
Hiç yanımdan ayırmak istemediğim bu oyuncak ayıyı hayal meyal hatırlıyorum.
Talihsiz bir günün ardından kaybetmiş olmasaydım sizlerle bir resmini dahi paylaşabilirdim.

Yazlıkta bir çocuk parkı ziyareti sırasında, hernasılsa kaybettiğim ve elim boş döndüğüm o günü bilinç altımdan tamamen silmişim. Annem anlatıyor:
Tahminine göre, salıncakta salladığım sevgili ayıcığı, pusete yerleştirmeyi unutarak! eve geri dönmüşüm! Hiç olabilir mi böyle bişi!!
Ama işte, hatırlamıyoruz ya... her türlü şapşallığa açık bir konu olarak, annemin yorumuna karşı gelemiyorsun... ve cocukluk tarihine bu şekilde geçiyor

Günlerce ağlamışım... Yerine bir başkasını koyamamışım... Zaman herşeyin ilacı dememişler boşuna... Bi şekil büyümüşüz...

Yep yeni oyuncakları bir kenara iterek, oyuncaklarına sadık bir çocuk olarak, en sevdiğim o en eski püskü ayıcığı pek çok severdim.
Seneler sonra, blogumda kendisini sevgiyle anıyorum...

Yılbaşı Ağacı Gelenekleri


Yılbaşı yakıncana geldi mi "Ağaç yapma" zamanı da gelmiştir. "Ağacı yapma" eylemi, hiç de öyle hafife alınacak bir görev değildir. Zira bir çok adımdan, değerlendirmeden geçer, giriş - gelişme - sonuçtan oluşur.

Evi kuran dişi kuş, aile bireylerinin toplanarak, hep birlikte, yeni yılın ağacına bir "cici" eklemesini şiddetle ve tüm sevimliliği ile diler. Ancak genelde kaçılır bu işten.

Nereye kaçabilirsin bilemem...
Dolapların en tepesinden, çocukluğumuzdan beri aynı eski koliler içinde özenle sarılarak saklanmış "ciciler" indirilir. Yeni alınanlar da bu cicilere eklenir. Her sene muhakkak yeni cici-ciciler alınır.

Önce ağaç açılır! Her bi dalı "doğal görünüm"ü yansıtması amacıyla tek tek şekillendirirsin.
Evirirsin çevirirsin, ayaklarını bir türlü yerleştiremezsin, ana bir yandan çeker, kızlar öte yandan. Güç ister bazen bu iş, baba da çağırılır...

Günler öncesinden, ağacın nerede duracağı çeşitli varyasyonlar hayal edilerek tespit edilmiştir: ("cam kenarında olmasın. Televizyonun yerini mi değiştirsek, burada yolu keser... "gibi)

Ağaç uygun yere yerleştirildikten sonra, ilk iş, ağacı ışıklandırmaktır. Işıklar ağaç üzerinde homojen olana kadar dağılır. Hiç bir zaman yeteri kadar ışıklı olmaz ağaç dişi kuşa göre.
Sonra sıra kolilerdeki "cici"leri teker teker açarak ağaca yerleştirmeye gelir. Her bir cici ağaca asılırken bir takım anılar depreştirilir. İlgili cicinin kim tarafından - nereden - kiminle alındığı vb hatırlanır. Kimi kişiler yadedilir...

Cici işlemleri bittikten sonra, son vuruş tepeye yapılır. Koccaman ağacın tepesindeki yıldız, genelde evin, tırmanmaya, uzanmaya, düşerkene havada yakalanmaya müsait küçüğü tarfından yapılır. Ne var ki, yaşı bir gün büyüdüğünde ve artık havada yakalanamayacak olduğunda dahi, bu görev ondadır. Ona yapışmıştır artık... Severek yapılır.

"Tepedeki yıldız"ın en büyük sorunu yamuk olmasıdır! Ağaç da genelde, tüm iş bittikten sonra baba tarafından mutlaka yamuk bulunur. İttirilir, kaktırılır...

Sonrası tam bir angaryadır. Boş koliler toplanır, dolapların üstüne yerleştirilir ve bu görev de, tıpkı yıldızı epeye koyma görevinin küçüğe yapışması gibi, dişi kuşa yapışıktır. (Zaman ilerledikçe kendisini pek çok "ağaç yapma" evresinde yalnız göreceğiz)

24 Aralık noelinin bir iki haftası öncesinde kurulan ağaç, her gün dişi kuş tarafından, gece oldu mu ışıklandırılır.
24 Aralık - 1 Ocak - 6 Ocak tarihleri ağacın varlığı önemlidir. 6 Ocak sonrası da bir iki hafta daha müsade edilir, bu ışıklı kocaman ağacın salonun merkez noktası halinde hayatını sürdürmesine.

Ama artık Ocak sonu gelindi mi "Ağacın kaldırılması" gündem konusu olur.
Kimin kaldıracağı konusuna ise bu sefer kiiiimsecikler yanaşmaz...

Koliler yine dolaptan indirilir, önce ciciler çıkartılıp tek tek özenle sarılarak koliye yerleştirilir, ışıklar dolanmasın diye (ki her zaman dolanır) sarılaraktan bağlanaraktan kaldırılır.
Ağaç kapatılır. Sarılır sıkıştırılır ve küçücük kutusuna yerlştirilir.
Merdiven alınır, dolabın tepesine çıkılır ve Ağaç faslı bir sonraki seneye kadar kapatılır.

Bu gün ağacımızı kaldırdık.
Dariyin parov hasnik

Sabah Yumurtası

Ne kadar geç yatarsam yatıyım, saat 10:00 dedin mi uyanıyorum.
Saat 2'de yatmış olsam, 8 saat eder.

Ne kadar erken yatarsam yatıyım, sabah 8:15'te kalkamıyorum.
Saat 11'de yatmış olsam, 9 saat eder...

Hangi hesaba göre kalkıyor bünye? Anlamadım...

Neşeli Günlerde Zıplamak

Neşeli geçen günün ardından, eve gelindiğimde bir şarkı çalıp, koridoru baştan sona koşaraktan, salondan odama dolanaraktan yaptığım bir nevi zafer dansıdır bu.

Evde kimsecikler yokken atılır.

Keyfe, keyif katar.
Sonunda nefes nefese kalınır ve beden yatağın üzerine sırt üstü serilir. Bakışlar tavana dikilir, şapşalca gülümsenir...

Sık sık yaşanmasında fayda var, zira insanın ömrüne ömür katar bu dans!

27 Ocak 2007 Cumartesi

Sabah Metrosu Sakinleri




Metro duraklarını dolduran, aynı renk takım elbise giymiş renkli kravatlı adamların ve yüzlerinde aynı renk ve marka makyaj olan kadınların
asık suratlarının arkasında, yatak odalarında bıraktıkları rüyaların tekrarı dönüyor.

Kimi kulaklarda MP3ün açılımı ardarda çalıyor. Kulaklıklardan taşan tempo adama sabah sabah çekilecek gibi gelmiyor...

Yerin altından süren yolculuk, deniz üzerindeki seyirlerin özlemini büyütüyor.
Her bir yanını iyot kokusu sarmış bu şehirde, denizi görmeden haftaları geçiriyoruz.

Merdivenleri koşarak inen ve koşarak çıkan insanlar, 8:30u geçirmiş olmanın telaşıyla hayatı mı yakalamaya çalışıyor? Yoksa, bir ihtar mailinin inboxlarına düşmesini engellemeye mi?

Saniyelerle kaçırılacak olan, hayatın 25-35 yaş arası yakaladığı altın çağ mı? 3 dakika sonra yeniden gelecek metro mu?

Yaşama amacı, zamanı yakalamak mı? Doğru saat aralıklarını paraya çevirmek mi?

İşte tüm bunları sorgular sabah metrosu sakinleri.

Anacığımla İş Dönüşü Sohpetleri

- Kızım geldin mi?
- ...
- Geç geldin bu gün. Geç mi çıktın?
-...
- Aç mısın?
- Hayır
- Tok musun?
-...
- Çok güsel sulu köfte vardı sen seversin. koyiyim mi?
- İstemem tokum
- Azcık bile istemiyo musun? Karnıbahar salatası var ondan yer misin?
- tokum mama istemem.
- Ne yedin?
- Pizza
- Nerde yedin?
- Kimlerleydin?
- Bizden biri var mıydı?
- Kim kimdiniz?
- Bizden bizden bizden...
- ...
- Odanı ne zaman toplican?
- Kullanmadığın ayakkabıların var mı? Ayır onları
- Yok mama
- bi sürü ayakkabı var burda. Hepsini giyiyo musun?
- ...
- Kirli mi bu gömlek?
- Bu çorap kirli mi?
- Çikolata yer misin bak çok güsel?
- Senle de hiç konuşulmuyo....

....
....
....
tüm bu sorulara cevap verdiğimi bir düşün.
daha fazlasını sormayacağını nereden biliyorsun!

Zamanı Gelmedi mi?


Zaman ne kadar da kıymetli! ne kadar çok şey var o "zaman" içine sığdırılması gereken...
Ama ne hikmetse, bu zaman - bu para ile satın alınamayacak doğal kaynak- paraya satılıyor.
Her gün aynı saatte başlayıp belli olmayan bir saatte sona eren "mesai" için saatine para alıyoruz.
Öyle bir para ki aldığımız, harcayacak zamanımız olmuyor kazanmaktan. Ve harcadığımız para, yine zaman harcamaya yarayan "para kazanma serüveni"ne bir yatırım oluyor.
Sıcacık yatağımızdan - sevdiklerimizden - doğadan - müzikten - renklerden - denizden - hayattan uzak geçirdiğimiz zaman, beklemekle geçiyor... Zamanı gönlümüzce geçireceğimiz zamanın gelmesini beklemekle...

Yumurta Testi

yumurtanın yarısını ipana ile fırçalıyoruz.
Sonra da içi sirke dolu bir bardağın içinde bekletiyoruz.
Bir süre sonra fırçalanmayan taraf çıtırak diye kırılıveriyor.
İpana ile fırçalanan taraf ise
- tık tık
sağlam!

toto her gün kendini güsel şeylerle fırçalar!

güsel şeyler: her an karşına çıkabilir....

Gülümsemenin Ayağa Düşmesi

Öyle zamanlar var ki; gülümsemek ağırıma gidiyor.
İnsan hiç bir mimik kullanmadan boş boş bakmak isteyemez mi?

Surp Hagoplar - Noeller - Paskalyalar - Nişan - Düğün - Söz - İadeyiziyaretler - Toplantılar - Günaydınlar- İyi akşamlar - bitmek bilmeyen bir tebessümdür gidiyor...

İnsanın tebessüm etmesi bu kadar kolay mı ki?
Bırak ben kendime şaşıyorum. Bana nası şaşmasınlar

Bir çok kişisel gelişim kitabında görürsün, "Durup duruken gülümseyin! Gülümsemekten çekinmeyin! Siz gülümsediğinizde karşınızdaki de size birden gülümseyecektir! Gülümsemek; denize atılmış bir taşın yaydığı dalgalar gibi yayılır ve büyür!"
Deli miyim ben ki durup duruken gülümsicem!

Bence bu düşüncedeki insanlar, gülümsemeyi ayağa düşürüyorlar.
Gülümsemek de bence sevişmek gibi özel kalmalı.

Gülümsememi ayağa düşürdü şu kişisel gelişim kitapları!

Pazartesi sabahı motivasyonları

Gece yatmadan önce kaç dakika olduğunu bilmeden saatini ileri al!
Böylece sabah erken kalkarsın.

Hafta arası kendine bişiler almalısın ki;
Sabah kalktığında yenilerini giymenin heyecanı seni yataktan kaldırsın.

Yataktan kendini atar atmaz, (kesinlikle radyo olmaz!) CDnin play tuşuna basmalısın!
Ve azcık da kalçanı salla : )

Tuvalette yüzüne uzun uzun bakma sakın!
Sadece şööööyle bi bak geç.

Sevdiğin birini uyandır (telefon kullanabilirsin) ve ilk ona günaydın de.

Ofisin kapısından içeri girdiğinde kooooocaman gülümse...

Bana sonra teşekkür edersin...

Başladı!

aklımın gerilerindekinin öne geçmesinin zamanı geldi.
kendim olan kendim için bir yaşama alanı buldum.

yaşam alanıma hoşgeldin!