25 Temmuz 2008 Cuma

Şu anda tatil hayalleri kuruyorum.

Tatile çıkıyomuşum.
Kaşa gidiyomuşum mesela.
Orda bi tepede böyle minik minik evler varmış.
Verandasında hamaklar varmış... tepeden deniz ayaklarındaymış...

Kalkıyomuşum sabah, her yer ahşaptanmış. Ama örtüler, minderler ... hep beyazmış. Uçuşuyomuş perdeler açık balkon kapısından içeri...
Tahtadan bir rüzgar çanı varmış takırdıyormuş hafiften...

Sonra verandasında bir sedir varmış. Ortasında da saçtan bir masa. Üstünde kahvaltılık bi sürü ıvır zıvır varmış...
Evin önünden aşağı doğru patika bi yolu varmış. İndin mi deniz hemen ordaymış...

Kumları şeker gibiymiş. Havlumu sermişim kumlara yağlanmışım güneşe vermişim kendimi, mitolojik hayallere dalmışım...

Denizin tadı tuzluymuş çok. Deniz gözlüğümü takıp suya dalmışım. Balıklar görünüyomuş bi sürü, peşlerinden yüzüyormuşum....

Gün batıyormuş odama. Beyaz perdeler, örtüler ve yastıklar kızıla çalıyormuş. Pembe yanaklarımdan ve bronz omuzlarımdan güneş yansıyormuş...
Banyoda geniş ağızlı yüksek bir duş varmış. Kapansa da su damlatıyormuş. Altında yıkanırken, penceresinden lavanta çiçekleri görünüyormuş, kokusu saçlarıma karışıyormuş hafiften...

Bisikletle 14 dakikada kasabaya iniliyormuşum yemek yemek için... Tahta masalar üzerinde, mavi kareli örtüler serilmiş bir balık lokantası bulmuşum. O gün tutulmuş balıklar, ahtapotlar, karidesler ve lakerdalarla doluymuş masa ve tabi kızarmış ekmek dolu ekmek sepeti...
Rakı kadehi, limonata kadehinden bozma, içi buz doluymuş. Başımı kaldırdığımda, akdenizin laciverti zifte çalmış, üzerinde tepsi gibi mehtap ve ekmeğin köşeleri gibi serpilmiş adalar bütün ihtişamıyla duruyormuş... meğer burdaki insanlar yaşıyormuş...
Bana doğru esen rüzgar, masamdaki minik mumu dalgalandırıyor ve ayak parmaklarımın arasından geçip içimi serinletiyormuş...