2 Kasım 2009 Pazartesi

1 Kasım 2009 Pazar

29 Ekim 2009 Perşembe

Yumurtamurta 101 from natali'nin modern dünyası on Vimeo.

18 Ekim 2009 Pazar

Deney7de bir minik Nazlı

Gerçek bir sanal deney ve gerilla harekat; http://www.deney7.com/ ve içinde güzeller güzelli bir Nazlı.


Deneyin blogumda yer etmesine vesile olan Nazlı Çelebi. Bize düşen görev Nazlı kızımıza tam destek! Merak konusu olan, asosyal bir kutu içinde sosyalliğin tavanına çarpması sonucu kişinin başına gelecekler... Zekice olan bu işin nasıl bir reklam projesi oluşu.

ve bir de: http://deney7nazli.spaces.live.com/

3 Ekim 2009 Cumartesi

Kararlar

Ölümlere, doğumlara, başlangıç ve sonlara, verilen ve verilecek kararlara tanık olduğum bir dönemdeyim. Hayatın yaşananlarla sınırlı olduğu, dar bir alandayız. Bu dar alanı morlarla, yeşillerle, üçgen ve karelerle doldurmak, kesik kesik ya da dosdoğru bağlamak... Yaptığımız şey bu! Bukleler, ekoseler, puantiyeler. Ezgiler, notalar...
Kim olduğumuzun çerçevesini bu dar alanda sabitliyor, kararını veremediğimiz bir sonla,
kalanlara emanet ediyoruz ismimizin sonsuz akibetini.
Aynı dar alan kimi isimleri sonsuza taşıyor. Çoğu ise, bir başkasının alanında içi turuncu bir üçgene dönüşüyor.
Şu an köprü üzerindeyim ve geçip gidiyorum...

(FSM Köprüsü - İstanbul)

27 Eylül 2009 Pazar

Natali'nin modern dünyasında bir çocuk masalı. Çok yakında...

Keşmekeş

Yeni Bahar



26 Eylül 2009 Cumartesi

Evde 4 köşe

15 Mayıs 2009 Cuma

Karanlıkta Yürüyen Adam

8 Mayıs 2009 Cuma

Korku

ve bir gün etrafında senden başka sen kalan biri olmaz. Herkes yabancılaşır. En yakınların bile. Hatta annen, kardeşin... Yalnız olduğuna emin olduğun o anın gelmesinden korkarsın, hala kendini ikna edebiliyorken etrafındakilerin senin bir parçan olduğuna. Farklı, ayrı değil. Senin devamın olduğuna....
Bir gün gelir, etrafındakilere yüklediğin anlamlar sana anlamsızlaşır. Kavramlar karışır. Silbaştan yaşama kararını almaya mecbur bırakılırsın. Ya da bırakılacağından korkarak yaşarsın senelerce.

1 Mayıs 2009 Cuma

Bu gün benim doğum günüm







28 Mart 2009 Cumartesi

Sonra

Bi gün ben doğdum Sonra büyüdüm Onu gördüm Buluştuk Ben konuştum o dinledi Ben konuştum o sıkıldı Ben konuştum, o konuştu Ben dinledim, o konuştuBen konuştum, o uyudu Ben konuştum, o güldü Ben konuştum, o televizyon seyretti Ben konuştum, o konuştu Ben konuştum, onun aklı başka yerdeydi Sonra bi gün ben öldüm O yalnız kaldı
Üzüldü Düşündü Sonra her şey kaldığı yerden devam etti.

21 Mart 2009 Cumartesi

Pencere


19 Mart 2009 Perşembe

Kaan Çakar - Çekerken




Cihangir'de gergin anlar...



16 Mart 2009 Pazartesi

Likör ve Çikolata

Babaannemin Mecidiyeköy’deki evi, Tekel Likör Fabrikası’nın tam arkasına düşüyordu ama evdeki her aromadan likör stokumuzun temel nedeni bu değildi.
Likör, sigara ve çikolata. Misafir öncesi hazır bulundurulması gereken temel 3 şeydi.

Gelen misafir çoğunlukla çikolatasıyla gelirdi ya, yine de sanki hiç çikolata gelmezmiş gibi, önceden bir kutu hazır edilirdi. Gelen misafir, elindeki paketler kocaman gülücüklerle alınarak salona buyur edilirdi.
Onlar yerlerine yerleşirken, çikolata paketleri açılır, teşekkürler edilir ve vitrinden indirilen kristal likör kadehlerine dönemin en popüler likörü doldurularak, çikolata ile birlikte ikram edilirdi.

Bu likörün yeri şimdilerde de korunuyor. Ama viski tarafından da destek görüyor. Likör olaraksa Baileys, Mozart gibi karamelize likörler o şerefli tekel meyve aromalı likörlerinin yerini aldı çoktandır. Ama vişne likörü ev yapımı ise yeri doldurulamıyor. İçmeyen varsa bile bir tadına bakıyor.
Halam yapar vişne likörü. Çok da güzel yapar namussuz. Likörün kendisini değil de, içinde bekletilen o vişne tanelerini löp löp nasıl da götürür insan... Çocukken de tutkun olduğum halen daha yolunu gözlediğim bir ikramdır kendisi.

Misafir dönemleri için alınan ya da yapılan bu likörler, misafir yokluğunda da rabet görüyordu elbette... Likör dolabında saklanan bu içkiler, ara ara, kapağından içiliveriyordu. Bu test zamanlarında, aromalar birbiriyle yarıştırılıyor ve en popüleri belirleniyordu... Portakal... hmmm.. Şeftali de güzelmiş... Altın mı? İlginç...Nane.. Yeri belli. Ama en popüleri muz likörüydü... Muz aromalı olarak sevdiğim tek şey. Muzun kendisi de buna dahil.

Gelelim sigaraya. Sigara içilmeyen bir evde, bir sigara kutusu ve içi yeni açılmış ve misafirlikten misafirliğe gün gören sigaralar dolu. İlginç bir manzaraydı. Ve tuhaf olan o sigara kutusunun ve o kalmış, bayatlamış sigaraların kokusuydu... Düşününce bile burnuma gelen o tuhaf sandık kokusu...
Sigara yandığında değil, bayatladığında ve sarardığında güzel kokan bişeydi. Ve yanması çok anlamsızdı...
Sigaralarla birlikte sigara kutusu; kutu kutu üst üste dizilebilen, aralarında boşluklar bırakabilen güzel ve tuhaf kokulu bir oyun eviydi.

Çikolatalara özel bir durum hatırlamıyorum. İçlerinde likör veya akışkan bir krema olmadığı sürece çikolata yemek anlamsızdı. Hele ki madlen! Ama en çok da madlen alınırdı... Madlenleri sevmezdim, hala da sevmem.

Likör, sigara ve çikolata, çocukluğumun misafir temaları. Şimdi düşünüyorum da, bir arkadaşıma gittiğimde çikolatalı bişiyler ya da şarap, meyve şarabı gibi tatlı içkiler almamın nedeni bu olabilir...

3 Mart 2009 Salı

Başından defetme beni!